eTkiStanBuLL
 
  Ön Kapak
  Makaleler
  Haberler
  Kalem Döküm
  => DUMANALTI
  => TERMİNAL
  Focus On Symbols
  Soğuk Savaş Ansiklopedisi
  İletişim
DUMANALTI

On yıl önceki maçta atılan bir golü anlatırken o kadar heyecanlıydı ki, o gün yaşadığı sevinci tahmin etmek hiçte zor değildi. Ortamın basıklığı, tavan ile taban arasında iki metre mesafe olmasından kaynaklanıyordu ama yürekler arasında herhangi bir mesafeden bahsetmek mümkün değildi. Maç yayınlarının havuzda toplanması çığırından çıkmış bir halde, ulusal küme için ayrı, uluslar arası her turnuva için ayrı sayısal uydu alıcısı takmak ve maç kanalları için ayrıca para ödemek gerekiyordu. Hayatı boyunca takımı peşinden koşmuş, milliyetini ya da dinini savunur gibi takımını savunmuş Erdal’a da uluslar arası turnuvayı yayınlayan çözücüyü almak görev olmuştu. Yakın komşular toplanmış, hazır maçın devre arası olmuşken zaten basık olan bu ortamı sigara dumanıyla ve bol gürültüyle doldurmakla meşguldüler. Ev sahibi Erdal ise hayattaki tek eksiği bir fincan kahveymiş gibi aksi kızına sesleniyor ve kahve yapması için emrediyordu. Oğlu ise hemen yanında kahve yapılanlar sınıfında yer alıyordu. Aslında kızını oğlundan daha fazla sevdiği her halinden belli olan – en azından oğlunu dershaneye göndermemişti-  Erdal, gelenekleri gereği komşularının yanında oğlunu yanı başına almış, kızını ise ortamın dışına itmişti. Zaten kızın da bu sigaralı ve yüksek sesli ortama katlanmak gibi bir niyeti yoktu.

 

 

Komşular hallerinden memnun, Erdal’ın anlattıklarını dinliyor, yorumlar yapıyor ve genelde ona katılıyorlardı. Bu uluslar arası turnuvada rakibin, ülkenin tarihi düşmanı komşu ülkenin takımı olması, ulusal kümedeki ezeli rekabetin taraflarını bile bu akşam Erdal’ı desteklemeye mecbur etmişti. Biri ezeli rakip takımının taraftarı, bir diğeri ev sahibinin oğlu – doğuştan babasının takımını tutmakla yükümlüydü-  beş erkek taburelerde, iki odalı evin salonundan yatak odasına düşmüş 37 ekran televizyonun başında, sanki kutudan hayatlarını değiştirecek bir kurtarıcı çıkacakmışçasına ekrana bakıyorlardı. Turnuvanın yayın haklarına sahip uydunun maç kanalından başka hiçbir kanalının işe yarar olmaması, Erdal’ı böyle bir çözüme sürüklemiş, o da sistemi yatak odasındaki eski televizyona kurmak zorunda kalmıştı. İç odada hala çatı anteni yayını devam ediyordu. Erdal maç izlerken karısı da öbür odada ülkenin yarısının yaşam rehberi konumundaki dizileri izleyebiliyordu.

 

Memleketinden hikayeler anlatmaya bayılan, kırklı yaşlarında olan ancak yaşının yarısı kadar ağır başlılık gösteren Erdal, maç muhabbetini dönüp dolaştırıp azınlık altınlarına getirmeyi başarmıştı. Bunun için önce tarihi düşman ülkenin oyuncularının soyadlarına bakarak buradan gitme olduklarını çıkardı ve ardından giderken bıraktıkları altınlara kolayca sözü getirdi. Orta dünyanın zifiri karanlık bu ülkesinde topraktan adam akıllı hiç bir maden çıkmamasıyla orta dünyanın öbür ülkelerinden ayrılan vatanlarının bu karmaşada nasıl ayakta durduğunu, insanların karnını nasıl doyurduğunu anlamadan, büyük köye göç ederken terk ettiği memleketinde, eskiden  azınlıkların da yaşadığını ve bunların bir zamanlar uğradıkları kıyım sırasında geri dönmek üzere altınlarını belirli yerlere gömüp kaçtıklarını anlatacaktı ki maçın ikinci yarısı başladı ve tüm komşuların, hatta sadık oğlunun bile dikkati televizyona çevrilince sözünü maç sonunda tamamlamak üzere yarıda bıraktı.

 

Orta halli bu maçın berabere biteceği anlaşılınca Erdal, komşular maç biter bitmez kaçmasın diye kızına çay demlemesini emretti. Komşuların zahmet etme ısrarlarına rağmen çay suyu konuldu, Zaten maçın yorumunu yapmaya niyetli insanlar çaya memnun bile oldular denilebilir. Maçın son düdüğü ile birlikte Erdal hikayesini anlatmaya koyuldu ve memleketinde ulu ceviz’in bir gecede nasıl söküldüğünü, akşam yerinde duran koca ağacın sabah yana yatmış bulduklarını anlattı. Ona göre köyden göçen azınlıklardan bazıları, tüm varlıklarını geri dönme umuduyla değişik yerlere gömmüş, başlarına da fidanlar ya da büyük taşlar ile işaret koymuşlardır. İşte o fidanlardan biri büyümüş ve kocaman bir ceviz ağacı olmuştur. Define avcıları da nasıl olmuşsa altınların yerini öğrenmiş ve bir gecede uçuruvermişlerdir.

 

Maç sonrası insanları Erdal’ın hikayesinin arasına sızmalar yapmaya kalkışmış, kendi kulaktan duyma hikayelerini araya sıkıştırmaya çalışmış olsalarda sonunda Erdal’ın ısrarlı sesine dayanamamış ve hepsi dikkatsizce O’nu dinlemeye koyulmuşlardı. Erdal bu define hikayesinden sonra sözü köydeki yaşlı bir azınlık ve başka dinden teyzeye getirmiş ve teyzenin aslında müslüman olduğunu, bununda ölünce evinden çıkan namaz örtüleri, baş örtüler ve tesbihlerden anladıklarını anlattı. O’na göre teyze, azınlıktan biriyle evlenmiş kimsesiz bir Müslüman kızıydı ve bu toplulukta yer bulabilmek için dinini gizlemek zorunda kalmıştı. Kocası öldükten sonra da birbirlerini tutan ve yardım eden azınlık cemaatlerindeki zenginlerden yardım alabilmek için kocasının dinindeymiş gibi görünmüş ve senelerce gizli bir Müslüman olarak yaşamış bir kişiydi.

 

Erdal konuştukça komşular uyukluyor, onlar uyukladıkça Erdal sesini yükseltiyordu. Artık oğlu bile O’nu dinlemez olmuştu. Kızı arada bir odaya giriyor, bardaklara taze çaylar doldurup çıkıyordu. Erdal’ın susmaya niyeti olmadığı bir anda karısı içeri girdi ve Erdal’a bir işaret yaptı. Erdal aniden sesini kesti ve sanki hiç kalkmayan komşularmış gibi onların gitmesini bekler tavırları takınmaya başladı. Komşularda Erdal’dan fırsat buldukları gibi kendilerini dışarı attılar. Erdalzede komşular ve Erdal’ın ev halkı sıradan bir maç günü sonrası sigara kokusu ve ağızlarında demli çay tadıyla uykuya daldılar. Azınlık altınları, kalecinin yaptığı aptalca hata ve edilmiş küfürlerin verdiği huzursuzluk hepsinin gecesini kaplamaktaydı.

ÖZDEN

 
YEREL SAAT  
   
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol